Marka Bağımlılığı Üzerine

Loading

Marka Bağımlılığı

Toplumuzda son yıllarda fazlasıyla görmeye başladığımız marka bağımlılığına yakından bakacak olursak, Öncelikle Marka bağımlılığı ve marka sadakati arasındaki farkı tanımlamamız gerekir,

MARKA SADAKATİ:

Marka sadakati, müşterinin bir markaya karşı sergilemiş olduğu olumlu tutum ve tekrarlanan satın alma davranışı arasındaki ilişkidir. Marka sadakatini, müşteri tarafından satın alınan bir ürünün, dış etkenlere ve çeşitli markaların pazarlama çabalarına rağmen, gelecekte de tekrar satın alınacağına ilişkin duyduğu güçlü bağlılık hissi olarak tanımlamaktadır. Tekrarlı satın alma davranışından farklı olarak marka sadakati, davranışsal sadakat ve tutumsal sadakat olmak üzere iki boyuttan oluşmaktadır. Davranışsal sadakat boyutu, aynı ürün grubu içerisindeki birçok marka arasından, tek bir markayı tekrar tekrar satın alma davranışını ifade ederken; tutumsal sadakat ise markanın sahip olduğu ve müşterinin memnun kaldığı özellikleri sebebiyle tekrar satın almaya ilişkin markaya duyulan güçlü bağlılık derecesini ifade etmektedir  Kaynakça

Marka Bağımlılığında ise bağımlılığının altında bir mantık aramak yerine, “kuvvetli bir arzu” dan bahsetmek daha doğrudur. Aynı Alkol Bağımlılığı gibi. Alkol Bağımlılığında neler yaşanıyorsa, marka bağımlılığında da benzer şekilde yaşanır,

  • Kişi bu marka ürün için çok arzu duyuyor ve bunu elde etmek için yoğun çaba içindedir.
  • Bu marka olan ürün temin edilemediğinde belirgin huzursuzluk.
  • Markaya ulaşmak için kişide bencil davranışlar belirir.
  • Sağlıklı düşünce modeli bozulmuş ve kişinin ihtiyacı olmadığı halde ve kontrolsüz satın alma şeklindedir. Kişi o markaya sahip olduğunda kendini daha iyi hissedeceğine, girdiği ortamlarda dikkat çekeceğine, kendini inandırmıştır. Bağımlısı olduğu marka olmadan kendini eksik hisseder.
  • Satın alacak parası yoksa şartları zorlayacak, çevresinden borç isteyecek ya da çok önemli bir ihtiyacı için ayırdığı parayı, arzu ettiği marka için harcayacaktır.
  • Kişi bağımlısı olduğu Markalar için tartışabilir, hakkında kötü söz söylenmesine katlanamaz. Onun diğer insanlar tarafından da beğenilmesini ister. Kullandığı markanın uzun uzun savunmasını yapar, tartışmalara girer. Kavga çıkarır.
  • Marka bağımlısı bu hale nasıl geldiğine çok fazla kafa yormaz. Bu konuda kendini sorgulamaz. Bağımlısı olduğu Markanın veya markaların reklamlarıyla beyni yıkanmıştır ve yıkanmaya devam eder Onu bu koşullanmadan vazgeçirecek tek neden, o markanın yerine ikame edeceği, daha fazlasını vadeden başka bir marka olabilir. Çünkü markalar da, onların zihinlerdeki imajları da zamanla eskir, gözden düşer. Yeni markalar, yeni trendler, yeni modalar, yeni teknolojiler onların yerini alır.
  • Marka bağımlısı ürünlerin ne kalitesiyle, ne fiyatıyla ilgilenir.
  • Marka bağımlıları, üst düzey bir yaşam tarzını, marka ürünle özdeşleştirilmiş bir yaşam sürerler. Başka insanlar üzerinde baskı yaratmak, kıskandırmak, imrendirmek, sosyal statü vurgulamak amacı güdülmektedir.
  • Marka bağımlılığı ile Kişilik bozuklukluları sıklıkla eşlik etmektedir. (Narsistik, Histrionik, Obsesif, Bağımlı Kişilik Bozukluğu gibi,)
  • Marka bağımlılarının çoğu aynı zamanda Alıveriş Bağımlısıdır.
  • Marka bağımlıları, günlük yaşamının zamanlarının büyük bir kısmını marka ürünlerle alakalı geçirir, her geçen gün bu kapsamda marka ile geçirilen süreler artmaktadır.
  • Sosyal, mesleki, aile, ekonomik gibi birçok alanda bozulmalar yaşanır. Kaynakça

Bunlar Sözlük ve Akademik tanımları, tüm bunları göz önünde bulundurarak çevremize baktığımızda birçok örnekle aslında çok iç içe yaşadığımızı fark ediyoruz. Özellikle Y kuşağı (1981-1996) ile başlayan Z Kuşağı (2000 ve sonrası) artık birey olmaktan çok o markanın gönüllü temsilcisi olarak yaşam sürmekte, markadan kasıt illa ki fiziki ürünler olarak algılanmamalı akıllı telefon uygulamaları da başlı başına marka oldukları için bunun bağımlılığı daha da belirgin olmaktadır.

Gerçek yaşamdan örnekler vermek gerekirse; Ekonomik durumu ortalama bir bireyin kendini “zengin” hissetmek için bütçesini zorlayarak pahalı bir markanın ürünlerini alması, X marka telefonu kullanan gencin kendini daha popüler olduğuna inandırması, Y marka kıyafetin son modasını giymek, Z marka ayakkabı dışında ayakkabı aldığında kendini kötü hissetmek, kahve dükkânların(“CoffeeShop”)da kahve içince kendini “elit” hissedenler bunlar sadece bir kaçı bu liste uzar da uzar.

Ve bu artık bir yarışa dönüşmüş durumda. Toplumsal rekabetin getirdiği normlar Artık eskisi gibi sosyal ortamda önemsenen yanlarımız zekâ, beceri, hoşsohbetlik,  gibi özellikler bir kenara atılmış, yeni toplumda kendimizi arabalar, saatler, telefonlar, pantolonlar ya da popüler ürünlerden ibaret bireyler olarak öne çıkarmaya çalışıyoruz. Özellikle Z kuşağında bu etkinin ne kadar baskın olduğunu görebiliriz. Gençler artık bireysel özellikleri ile değil taşıdıkları markalarla kendilerini ifade etme yoluna gidiyorlar, bu da tam kişiliklerinin oturacağı dönemde…

Sonuç olarak Tabi ki herkes “Sosyoekonomik” durumuna göre istediği ürünü hizmeti kullanabilir, fakat sırf farklı olduğunu göstermek, dikkat çekmek, özetle sosyal hayatta kendini ifade etmek için ürünlerin arkasına sığınırsa bunlara ulaşamadığında yoksunluk, üzüntü ve kendinden memnuniyetsiz bir hayat yaşamaya mahkûm olur.

“İş yaşantınızda etrafınızda dolaşan bir sürü takım elbise, sizinle toplantıya giren kalemler, sizden randevu isteyen saat markaları, size işveren purolar, ortaklık kurmak isteyen havalı deri çantalar göreceksiniz. Belki de bir parfüm markasına âşık olacak ve bir güneş gözlüğü ile flört edeceksiniz.”

                                                             (Dikkat vücudunuz Konuşuyor. A. Şerif İZGÖREN)